Bir Ramazan ayı daha geldi çattı. Dindar, dinlerinin emirlerini erine getirmede hassasiyet gösteren vatandaşlarımız bu ayın gündüzlerini oruçlu geçirecekler.
Yani… Yanisi şudur. Sabah güneş doğmadan... Yanii. Gecenin en sonunda, sabah olmadan tan yerinin, güneşin doğduğu yerin aydınlanmaya başladığı andan itibaren akşam ezanı okununcaya kadar, yemezler, içmezler.
Büyüklerimizden dinlediğimiz, kitaplardan okuduğumuza göre, yememek ve içmemek işin sadece görüntüsüdür.
İşin görüntüsü olmayan yanı ise sadece Allah rızası için insanın sevdiği şeyleri, hoşlandığı şeyleri terketmesi böylece de kendisini öle bir “koruma” altına almasıdır.
Kur‘an-ı Kerim okuduğumuzda ikinci surenin 183. ayetinde bu hakikat bizlere açık bir şekilde bildirilmektedir. Orada “takvaya erersiniz” diye ifade kullanılmaktadır ki, kimileri bu bunu Türkçe olarak Allah’ın emirlerine uyamamaktan korkmaya; kimileri, Allah tarafından korunmaya yorumlamaktadır.
Kur’an’daki bu takva kelimesi zaten başlı başına çok özel bir mana ifade ediyormuş ki, hocalarımız hemen bu ayetten sonra Kur’an-ı Kerim’in Ramazan ayında indirildiğini, insanlara en iyi, en doğru en güzel yolu da Kur’an’ın gösterdiğini bildiren ayetlere dikkat çekmektedir. Dolayıyla, aynı şekilde Ramazan ayın dediğimizde Kur’an ayı aklımıza geldiği gibi, Kur’an’ın bize en doğru yolu gösteren bir rehber olduğu gerçeği ile de karşı karşıyayız.
Oruç bizi nasıl koruyacaktır? sorusu da burada önemli bir sorudu. Bu sorunun cevabı da Peygamber efendimiz sallalahu aleyhi vesellemin (s.a.v.) bir hadislerinde açıkça verilmektedir. Kitaplarda yazdığına göre o hadis-i şerif şu şekildedir: “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya söverse, ‘Ben oruçluyum!’ desin.”
Kalkanı bilirsiniz. Veya en azından eski dönem savaş filmlerini, savaş dizilerini izlerseniz, kalkanın, askerleri kılıç saldırılarına, ok saldırılarına karşı yara almadan koruyabilen bir alet olduğunu görürsünüz.
Oruç oruç tutan Müslümanlar için işte tam da böyle bir şeydir. Peygamber efendimizin hadisini dikkate aldığımızda, oruçlu iken, kötü söz söylememek, kavga etmemek, bize biri sataşırsa veya söverse “ben oruçluyum” diyerek kendi üzerimize bir kalkan çekebiliriz.
Burada, kötü söz söylemenin, kavga etmenin sembolik olduğunu da hatırımızda tutmalıyız. Bunlar, bizi insanlığımızdan çıkaran her türlü kötülüğün, her türlü olumsuzluğun sembolüdür.
Oruçlu, her şeyden önce Allah’ın rızasını kazanmak için, yemesinden içmesinden vaz geçiyorsa, yine Allah rızasını kazanmak için her türlü kötülükten de uzak durmayı tercih eder.
Hiç dikkat ettiniz mi? Neden insanlarımız bu Ramazan ayını u kadar çok severler? Yahu şunun şurasında hiçbir şey yemeyecek, hiçbir şey içmeyeceksin. Aç kalacak, susuz kalacaksın! Bunun neyine, nesine sevineceksiniz diyesi geliyor insanın.
Amma öyle değil işte. Bu aç kalma, bu susuz kalma Allah rızasına ulaşma azminde bir adım olduğu için, bize zırh ve kalkan olduğu için seviniyoruz. Yoksa açlığa, susuzluğa kimse sevinmez, kimse onun için düğün bayram yapmaz.
Burada geçenlerde bir kitapta okuduğum bir ayet-i kerimeyi daha hatırlatarak Ramazan ayınızın mübarek ve oruçlarınızın da size kalkan ve zırh olmasını niyaz ediyorum.
Tahrim sûresinin 2 26. ayeti kerimesi bu. Rabbimiz orada şöyle buyurur: “Öyleyse nereye gidiyorsunuz?”
Bu ayet nasıl tefsir edilmiş, nasıl yorumlanmış, bize tam olarak ne demek istemiş, bunları din ilimlerinde uzman olanlar daha iyi bilir.
Lakin ben, şu kısıtlı dini bilgimle diyorum ki “Önümüzde oruç gibi bizi koruyacak, Kur’an gibi bize doğru yolu gösterecek bir kitap varken, biz nereye gidiyoruz?” Bu ramazan ayında bu sorunun cevabını bulup, o cevaba göre amel etmek daha kârlı değil mi?