Seneler evveliydi; bir ilçede tanınmış ve genç bir iş insanı, aynı zamanda bir de oda başkanı olarak görev yapıyordu. Röportaj yapmak üzere randevu istedim ve oda da ki makamında bir araya gelerek, güzel bir sohbet gerçekleştirdik…
Oda ile ilgili konulara girmeden önce de, ilçenin genel ekonomik yapısından ve ayrıca başkanın kişisel ticari hayatından dem vurduk.
“Ticari alanda, en çok sıkıntısını çektiğin şey ne oluyor?!” diye sordum. Anlattı;
“Benim birkaç farklı yerde akaryakıt istasyonlarım var. En önemli sorunumuz ise yetişmiş eleman bulabilmek. Mesela; akaryakıt pompalarında çalışacak eleman. Kendime pompacı bulabilmek için, tüm ülke genelinde sürekli ilanlar veriyorum. Yine de, kendin yetiştiremiyorsan, bulunması güç. Sıfırdan alıp yetiştirmek de uzun zaman alacağı gibi, tam yetiştirdiğinde, birisi üç kuruş fazla vererek, elinden elemanını çekip, alabiliyor…” dedi.
İlçenin ekonomik yapısı ve sorunları ile ilgili de çok güzel bir sohbetimiz olduğu için, “bu röportajı herkes görebilsin diye geniş bir dağıtım yapalım” şeklinde teklifte bulundum. Daha düşünmeye bile gerek görmeden “Bizim ilçede yerel gazetelerin etkisi olmuyor! Bence gerek yok” deyince de, saygı ile karşılayarak, ayrıldım.
Gazete haftalık olarak çıkıyordu. Sıradaki sayının manşetinde de, o başkan ile yaptığımız röportajın (sadece ) başlığı, spotu ve başkanın resmi bulunuyordu!
O başlık ise “KENDİME POMPACI ARIYOR AMA BULAMIYORUM11!” idi.
Hani, “yerel gazetelerin çok da etkileri yok” diyordu ya, ben de tersini düşündüğüm için bir deneme yapmayı istedim. Gazetenin o sayısından, 250 adedinin dağıtımını direkt olarak o ilçedeki oda lara, kamu kurum ve kuruluşlarına, önemli firmalara, siyasilere ve stk yöneticilerine ulaştırdım. Haliyle, o odanın yönetici ve üyelerinin tanınmış olanlarına da…
Gazete daha o ilçeye yeni ulaşmıştı ki, iki saat kadar sonra, oda başkanı arayarak “Abi, o gazeteden elinden kaç tane varsa hepsini ben alayım. Hatta, nerelere dağılmış ise toplatalım..!” dedi. Sebebini sorduğumda ise “Abi o başlık fena karıştırdı ortalığı bee!”
“Haberin iç sayfada ki devamında, içeriği geniş geniş yazıyordu ya! Hem, zaten senin de dediğin gibi, yerel gazetelerin ne etkileri olur ki ?! Boşver…” dedim.
Son derece cazip fiyat tekliflerine rağmen de, o gazetelerden kendisine bir tek adet satmadım ve dediği gibi de, dağılanı toplatmadım!
Gazete, uzun bir zaman hep akıllarda ve gündemde kalmıştı. Daha sonra da, bizzat bana Lüleburgaz a ziyarete gelen soda başkanı “Bana iyi bir ders verdin! Teşekkür ederim ama haberin iç sayfada ki devamını okuyup, asıl ana fikrini öğrenmelerine rağmen, bazıları hala arayıp “Başkan, pompacı lazım olur ise haber ver!” deyip, gülüşüyorlar. Ben gerekli dersi de almış oldum. Gazete, gerçekten de önemli bir iz bırakıyormuş. “ demişti.
O zamanlarda internet yoktu. Eğer o dönemde de internet olsa ve bugün de bazılarının iddia ettiği gibi “internet çıktı, basılı gazeteler devri bitti!” söylemini benimseyenler, yine de yanılıyor olacaklardı!
Öncelikle, bulunulan devre ve teknolojiye ayak uydurmak zorunda olan gazeteler, basıkılı gazetelerinde ki haberleri ayrıca internet portallarında ki sitelerinde de paylaşacaklardı. Bu durum da; “parçalı tesir” yapacağından, etkisini katlayacaktı. Ve yine “Basılı gazetelerde yayınlanan haberler (gerektiğinde) internet haber portallarında (kaynak gösterilerek) yayınlanacaklar ve kat ve kat fazla ses çıkaracaklardı.
(İnternet sitelerinde yayınlanan haberlere bakıyorsunuz; sürekli yenilendiği ve kapasitesine göre de, haberlerin sürekli gerilere düşmesi nedeniyle, her zaman görülebilmeleri mümkün olamıyor. Ancak, basılı gazeteler, aynı zamanda masaya da konabiliyor ve BELGE olarak da kullanılabiliyor. İdeal olanı ise baskılı gazete yayını yapanların, aynı zamanda internet portallarından da o basılı haberleri yayınlamaları olacaktır)
Güzel bir anı ve örnek oluşturması açısından, bu anektodumu da kitabımda yayınlama gereğini duydum…