MİSAFİR KALEM
İlhan Bilgü
15 Temmuz 2016 tarihindeki, asker kılıklı katillerin darbe girişimi üzerinden daha bir yıl geçmedi geçmemesine de, darbecilerin darbecilik hastalıklarınında hâlâ bitmediği anlaşılıyor. Bitmez de! Zira darbecilik bir hastalıktır. Tedavisi de zordur. Darbecilik hastalığının tek çaresi, insanların ya öbek öbek ölmesi, ölmeyenlerin yalakalık yaparak “kahraman kurtarıcı(!)ları” kutsamasıdır. Şükür ki, 15 Temmuz’da bu olmadı. Millet 7’den 70’e, toptan tam bir seferlik hâlinde darbecilere darbe yaptı. Tabiî millete önderlik eden kişi, milletin tâkendi öz kalbinden çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. İyi ki de Erdoğan vardı. Hastalıklı darbecilerin üstesinden ancak, Erdoğan gibi milletine gerçekten de güvenen bir lider gelebilirdi. Nitekim daha sonraki gelişmeler, o darbe gecesindeki yol gösterici tavrı ile Erdoğan’ın liderliğini bir bu millete bir kez daha onaylattığını gösterdi.
Peki ne oluyor da, hastalıklı darbeciler hâlâ yeni bir darbeden medet umuyorlar? Bu mümkün olabilir mi?
15 Temmuz sonrası milletimizin topyekûn direnişi, bundan sonra halka rağmen Türkiye’de bir darbenin başarılı olma ihtimalini silip süpürdü. Bu yüzdendir ki, “Darbe mi? Hak getire!” detirten halkın direnişi üzerine yeni bir darbeden söz etmek ahmaklığın daniskası olacaktır. Fakat, darbecilik hastalıktır ya! İşte bu hastalığa bir de yenilginin o tatlı acısı eklenince FETÖ önderliğindeki darbecilerin boş durmasını beklemek de safdillilik olur.
Hayır, yapacakları darbenin başarılı olacağını düşünecek kadar geri zekalı olduklarından değil bu. Fakat 15 Temmuz’un arkasındaki üst aklın, bu milletten intikam almak niyetinden vaz geçmiş olmadığı anlaşılıyor. Eğer yeni bir darbeye kalkışacak olurlarsa bu yeni kalkışmanın sadece ve sadece bu milletten intikam almak için yapılacağı ortadadır ve bu tehlike her zaman vardır. Yoksa 15 Temmuz darbecilerinin en güçlü oldukları bir dönemde başaramadıkları darbeyi, tüylerinin iyice pörsüdüğü ve herkesin yüzlerine tükürdükleri bir zamanda yeniden canlandırma niyetinin dahi söz konusu olma ihtimali olmazdı. Ne var ki, böyle bir ihtimalden söz edildiği şu günlerde, bu ülkenin savunmasını, istihbaratını, güvenlik güçlerini,yargı sistemini, ekonomisini, eğitim ve kültürünü elinde tutan bu darbeci gürûhunun bir de darbe yoluyla ülkenin her şeyine el koyma girişiminin manasını burada iyice düşünmek gerek.
Daha 15 Temmuz’dan bir buçuk sene öncesine kadar bu millet, cemaat demeye dilimiz varmıyor ama işte o cemaate (!) önce çocuklarını, sonra çocukları sebebiyle varını yoğunu teslim etmişti. Fakat o cemaat (!) bu fedâkâr milletin sorularını çalarak sadece kendilerine hizmet edecek olan kimseleri kamu yönetimine aldı. Kendilerine yakınlık duymayanları ise şantajla, kumpasla içeri tıktı. Bu millet yine de sustu, yutkundu, öfkesini kendisine sakladı. Şu kadar ki, Cumhurbaşkanı (o zamanlar Başbakan) Recep Tayyip Erdoğan milletin içine çekip gömdüğü suskunluğu bir anda patlatınca, FETÖ örgütü bu milletten toptan intikam alma yoluna gitti. Karşısında yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın direncini buldu.
Darbecilere göre bu millet, Erdoğan’ın idaresinde olacağına haçlı işgali altında olsaydı daha iyi bir durumda bulunurdu. İşte bu darbecilere göre bu millet, Erdoğan’ın liderliğini kabul ettiğine göre, başarısız olacağı yüzde bin kesin olsa dahi, darbe ile cezalandırılması gereken bir millettir.
Başaramazlar ama, kan dökerler, kargaşa çıkarırlar, kaos üretebilirler. Uyanık olmak lazım.