Nizamettin Okutan Modern insanın bir türlü aşamadığı çıkmazı her şeyi kendi anlayışına göre değerlendirmektir. Dolayısıyla geçmişten gelen pek çok gelenek, dini bir gelenek de olsa, modern insanın kafa yapısına terstir. Ama hakikatte ters olan şey ise, modern insanın her şeyi sadece kendisinin idrak edebildiği tezviratından kurtulamamasıdır.Şimdi önümüzde bir kurban bayramı var. Hepinizin bayramını tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum.Yazımızın girişinde biraz sitem dolu atışlarım aslında dindar olsun olmasın hepimiz için geçerli bir yakınmadır. Yani, dindarımız olsun olmasın herkes binlerce yıllık gelenekleri hemen atlayıp geçmekte ya da değersizleştirmektedir. Kurban ve kurban bayramı bunun en iyi örneklerinden birisidir.Din ile problemi olanlar, ya da dindarlık ile modernliği bir arada yürütmek isteyenler binlerce yıllık bir geleneği olan kurban kesim işlemini biraz da gereksiz bulurlar. Hayvan katliamı falan yapılmasından, kesilecek olan hayvanın parasının fakirlere verilmesinin daha değerli olacağından bahsederler.Ama her gün yedikleri etlerin de bir hayvandan geldiğini unuturlar. Bu örneği, ilk girişteki yakınmalarımı izah etmek için verdim. Yoksa, büyük bir heyecanla kutladığımız şu kurban bayramı sevincimizi sulandırmak için değil.İşte bu noktada Kur'an-ı Kerim'de Hac sûresinin 37. ayet-i kerimesinin manasını hatırlamamızda fayda olduğunu görüyorum. Bakınız orada Rabbimiz ne buyuruyor:"Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvânız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele." (Hac sûresi, 22:37)Demek ki, Kurban'ın amacı kan akıtmak, et yemek değil. Çünkü bu kurbanların ne etlerinin ne kanlarının Allah'a ulaşmayacağı bizzat Allah tarafından bildirilmiş durumdadır. Öyleyse bu durumda kurbanın amacı, Kevser sûresinde bildirilen "Rabbin için Kurban kes!" emrine uyarak takvaya ulaşmaktır.TDV İslam Ansiklopedisi takvâ ile ilgili olarak bizlere şu bilgileri vermektedir:"Klasik müfessirler takvâya ve aynı kökten gelen emir kiplerine genellikle, “Allah’tan korkun” anlamını vermiştir. Söz konusu fiilin kökü korku anlamını da içermekle birlikte bu korkunç bir şeyden çekinmeyi değil seven birinin sevdiğinin gönlünü incitmekten çekinmesini, yaratanına karşı saygı ve sorumluluk duyma hassasiyetini ifade eder. Bu bağlamda takvâ karşılığı olarak önerilen “Allah bilinci, Allah’a karşı sorumluluk bilinci” ifadeleri kavramın içeriğine daha uygun görünmektedir. Takvâ ve ittikā kelimelerinin içerdiği korku Allah’a duyulan saygıdan kaynaklanır. Böyle bir duygu müminleri kötülükten ve günahtan vazgeçirir, iyiliğe ve hayra sevkeder."Demek oluyor ki, takva dediğimizde, Allah'tan korkmak dediğimizde, Allah'ın korkulacak bir varlık olduğu manası çıkmaz. Tam aksine, O'nu sevdiğimizden, onun yanında değerimizin düşmesinden korktuğumuz anlamına gelir. Sevgiliyi üzme endişesi ve korkusudur bu. Eğer dindarlığımız, Allah korkusuna; Allah korkusu da en iyi insan olmamıza götürmüyorsa bizi, suçu dine atmayalım. Kendimize bir çeki düzen verelim.Prof. Dr. Saffet Köse hoca da takvâyı şöyle tarif eder: “Takvâ bilinci, Allah’ın yasaklarından sevgi ve saygıdan doğan bir duyarlılıkla kaçınmak, emirlerini de sevgi ile yerine getirmeye özen göstermek demektir. Takvâ, sevenin sevdiğini gücendirmekten korkup onun hoşuna gitmeyecek şeylerden kaçındığı gibi bir hissiyat içinde hareket etmektir, yoksa yaratıcısından düşmandan korkar gibi korkmak değildir.”Yani Müslümanın Allah korkusu, Allah’ın sevgisine erememe korkusudur.Kurbanımız takvâmız, bayramımız mübarek olsun!
Köşe Yazıları
Yayınlanma: 30 Temmuz 2020 - 08:00
Kurban'ınız Mübarek Olsun!
Nizamettin Okutan Modern insanın bir türlü aşamadığı çıkmazı her şeyi kendi anlayışına göre değerlendirmektir
Köşe Yazıları
30 Temmuz 2020 - 08:00
İlginizi Çekebilir