Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) bünyesinde yapılan son atamalar, teşkilat içinde ve kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Yaşanan görev değişiklikleri, hem içeride hem de dışarıda "adalet ve liyakat" tartışmalarını alevlendirdi. Üstelik atamaların, polis teşkilatının beklentilerinin aksine gelişmesi teşkilat mensuplarının da moralini bozmuş durumda.
Bilindiği gibi, Resmî Gazete'de yayımlanan kararnameyle 37 ilin emniyet müdürü değişirken, 22 müdür merkeze çekildi. Bazı dairelerdeki görev değişikliği, birçok kesim tarafından "performansa dayalı olmayan bir rotasyon" olarak yorumlandı.
Çeşitli müdürlüklere veya daire başkanlıklarına bu alanda uzun yıllar görev yapmış, tecrübesi ve başarıları, bu göreve en uygun adayların getirilmesi bekleniyordu. Ancak atama kararları, bu beklentiyi boşa çıkardı. Bu durum, teşkilatın uzmanlaşmış kadrolarında hayal kırıklığına neden oldu.
Polis teşkilatının içinden gelen tepkiler, atamaların adalet duygusunu zedelediği yönünde. Özellikle bazı birimlerde görev yapan ve yüksek riskli operasyonlara katılan polisler arasında, "hak edenin gelmediği" algısı yaygınlaştı. Bu durum, fedakarlık ve başarılarının karşılığını göremeyen polislerin motivasyonunu ciddi şekilde etkiliyor.
Fakat burada emniyet teşkilatını rahatsız eden en nemli konu, atama kararlarında dolayısıyla emniyet teşkilatında hâlâ FETÖ'nün etkili olup olmadığına dair tartışma ve şüpheler yeniden alevlendi. Özellikle FETÖ'ye yakın olduğu iddia edilen hesapların, emniyet teşkilatında bazı önemli isimleri açık hedef göstermesi, şüpheleri artırdı. Bu durum, atama kararlarının sadece liyakat ve deneyimle açıklanamayacağı algısını da güçlendirdi. Ailesinden, akrabalarından FETÖ’cülükten mahkum edilmiş, veya en azından soruşturmalarda adı geçenler olduğu ileri sürülen kişilerin atamalarının yapılması eleştirilerin muhatabı oluyor.
FETÖ’cülerin taktiklerinin ülkemizi ne hâle getirdiğini bilmeyen yok. Bu yüzdendir ki, insanın aklından bir türlü çıkmayan sorular oluşuyor. Meselâ: medyaya yansıyan bilgilere göre, son yayınlanan emniyet müdürleri kararnamesi ile yapılan görevlendirmelerin ardından atanan M.U. isimli daire başkanının kardeşinin FETÖ/PDY iltisakı sebebiyle 3 gün sonra görevden alındığı ortaya çıkmış. İşte tam burada nasıl oluyor da oluyor sorusu gündeme geliyor. Yani, FETÖ/PDY ile mücadelenin ana arteri olan Emiyet Genel Müdürlüğü gibi önemli bir kurumda yapılacak atamalarda böylesine vahim bir olay nasıl gerçekleşebiliyor?
“Kardeş dediğin nedir ki?” diyenler olabilir ama burası mahalle kahvesi değil, devletin en kritik kurumlarından biri! Hani hep denir ya, “FETÖ ile mücadele devletin beka meselesidir” diye. Doğrudur. Ancak görünen o ki, bu mücadelenin kalbi sayılan Emniyet Genel Müdürlüğü’nde bile bazen kalp ritmi bozulabiliyor.
İnsan böylesine vahim bir tabloya rağmen, atamalarda hangi kriterlerin gözetildiği sorusunu sormadan demiyor: “Güvenlik soruşturması” dedikleri şey gerçekten yapılıyor mu, yoksa sadece kağıt üzerinde mi kalıyor?
Bir başka soru da yeni atananlar arasında başka sürprizlerle karşılaşacak mıyız sorusudur. Yani birinci derece akrabası ByLock kullanmış, ihraç edilmiş ya da hakkında işlem yapılmış başka müdürler de var mı acaba diye de sormak geliyor aklımıza.
Bir ülkenin en kritik kurumunda böyle bir skandal yaşanıyorsa, vatandaşın da şu soruyu sorması gayet doğal: “Bu atamalar liyakatle mi yapılıyor, yoksa liyakat kılıfıyla mı saklanıyor?”
Bir başka soru da, yeni atanan ve yakın çevresinde FETÖ/PDY iltisaklı başka emniyet müdürünün olup olmadığı sorusudur. İşte bu yüzdendir ki, başta emniyet mensupları olmak üzere tüm kamuoyu, yapılan görevlendirmelerde ne gibi kriterlerin esas alındığını merak edip duruyor.
Emniyet teşkilatı mensupları ve kamuoyu, atama kararlarının daha şeffaf bir şekilde açıklanmasını talep ediyor. Zira, kimin hangi kritere göre görevden alındığı veya hangi göreve atandığına dair soruların cevapsız kalması, emniyet teşkilatı güvensizlik duygusunu pekiştiriyor ve kurumsal morali olumsuz etkiliyor.







