Şenol Goncagül
Yoğun covid-19 hastalığı nedeniyle başlayan tedavi sürecim, yaklaşık 27 aydan beridir devam ediyor. Büyük travmalar yaşadım. Son olarak da, halen göz sinirlerinin hasar görmesi nedeniyle, 2.5 aylık bir zamana yayılan ve 9 operasyondan oluşan bir tedavi sürecini tamamlamak üzereyiz.
Tedavi nedeniyle gittiğim hastanenin ameliyathane girişinde; “okudum. Anladım. Onaylıyorum” ifadelerini içeren bir yazıyı el yazısı ile yazmamız ve imzalamamız isteniyor. Gayet normal diyeceksiniz..!
İyi de; o ameliyathaneye, .benim gibi, görme sorunlarından dolayı gelen hastaların, ne doğru dürüst o yazıları okuyabilmesi, ne de düzgün şekilde yazabilmesi mümkün!
Okudum, anladım, imzaladım… yazdığınız ve imzaladığınız o formu okumak için zaten bir zamanınız az! Sırada bekleyen bir sürü hasta var. Olduğu kadar! Deyip, gereğini yapmaya çalışıyorsunuz işte..!
Kredi çekeceksiniz. Kredi kartı alacaksınız. Ne bileyim, mesela; emeklilik aylığı için banka promosyonunu almak üzere bankaya giderek, işlem yapacaksınız. Önünüze, ne içerdiğini bilemediğiniz bir yığın formlar getiriliyor ve “okudum. Anladım. Onaylıyorum” yazarak, imzalamanız isteniyor!
Zaten, sabahtan aldığınız işlem sırası için saatlerce beklemişsiniz. Sıra size geldiğinde de, daha dünyanın insanı; kendilerine sıra gelmesi için bekliyorlar. Sizden, onca ve küçük puntolu yazıları okumasanız bile okuyup, anladığınızı ve onayladığını kendi el yazınız ile yazarak, imzalamanız isteniyor!
İleride doğabilecek herhangi bir anlaşmazlık durumunda, o imzaladığınız evraklar masaya konularak, “sen bunu okudun, anladın ve onayladın!” denilecek!
Annem, 77 yaşında. Devlet memuru emeklisi. Ziraat Bankasının verdiği emeklilik promosyonunun düşük olması nedeniyle, özel bankalara gitmek istiyor. Ancak; bankadaki o yaklaşık yarım saat kadar süren işlemler ve yazışmalarla, imzalar nedeniyle de, bunu yapamıyor!
Sağlık nedenleri sebebiyle de, ellerinde titremeler var. Zaten, bankaya gidebilse bile orada uzun süre kalması ve o yazıları yazarak, imzalaması mümkün değil!
Banka ile görüşüyoruz; “noterden, bir yakınınıza vekalet versin” diyorlar. Yahu; notere giderek, oradaki işlemleri yapabilecek güç ve dayanıklılıkta olsa, zaten direk bankaya gidip, o işlemleri yapacak!
Elbette ki, yasal mevzuatlar bunu gerektiriyor olabilir. Ne var ki; o yasa ve yönetmeliklerin de, insanların bu durumlarda daha esnek ve elverişli şekillerde işlem yapabilmeleri için kriterler oluşturmaları gerekmez miydi?!
Sonuçta, bankanıza bir müşteri kazandırıyorsunuz. Avrupa ülkelerinde, bu tür müşterilere ulaşabilmek için, bizzat evlerine kadar gidildiğini biliyoruz!
(Hadi, çıtayı o kadar yükseklere çıkarmayalım ama en azından, insanların üç kuruş için umutlandıkları bir dönemde, daha esnek koşulları oluşturmaya gayret edelim. Mevcut bankanın verdiği 3 yıllık promosyon ücreti 700 Tl iken, özel bankaların çıtayı 8 bine kadar çıkardıkları malumunuz. Aradaki fark, emekli ve yaşlı bir kadın için sizce de önemli değil midir?!)
Hem zaten, devlet, neden özel bankalarla da anlaşmalar yaparak, tüm bankaların, promosyonlar için ortak ve makul bir fiyat belirlemelerini sağlamıyor?
Gidip görün kü, insanlar bankalarda ki kuyruklarda, üz kuruş fazla para alabilmek için eziyet çekiyorlar!
İş bununla da sınırlı kalmıyor ki; işin bir de bürokrasi tarafı var! O her biri yarım saat alan işlemleri yapan banka memurlarına ne demeli?!
Kapılardan taşan insanların işlerini yapabilmek için, öğlen yemeğine bile çıkamayanlar var! Bankanın rutin işleyişini etkilememek için de, o işi yapmak üzere bankalarda sadece bir gişe ve memur bulunuyor. Hal böyle olunca da, zavallı görevli, akşam mesaisini bitirip, evine gittiğinde büyük bir yorgunluk ve psikolojik travmaya mahküm ediliyor!
Oysa; devam eden ve süresi dolan promosyonlar için, banka banka gezdirmek yerine, emekli ve zaten bir çoğu yaşlı ve sağlık durumu elverişli olmayan müşterilerinize, tüm bankalarda aynı fiyatları sağlasanız, bunca eziyete katlanılmak zorunda kalınmasa!
Banka demişken; önceki günlerde yaşadığım enteresan ve talihsiz bir olayı da anlatmadan geçmeyeyim!
Kredi kartımın asgari ödemesi için son gün idi. Lüleburgaz ‘ da, bir pastane yanındaki bankomata giderek, aslında 2444 Tl olan tutar yerine, yine başka bir bankadaki kartımdan çektiğim 3200 Tl yi yatırmaya çalıştım. 2800 Tl lik kısmı onaylandı ama 400 Tl yi cihaz almadı. Geriye verdi. (Bankamatiğin haznesi dolmuştur ) diyerek, yatırılan parayı onaylayarak, makbuzu aldım. (işi kalmadı diyerek, çöpe attım)
Sonra, yine yakında bulunan ve yine devlet bankası olan bir başka bankaya ait bankomata, aynı kredi kartımı takarak, 400 Tl daha yatırdım. Yine makbuz verildi ama çöpe attım!
Ertesi günü, aklıma takıldı ve mobil hesap üzerinden baktığımda, kartıma tek kuruş yatırılmadığını gördüm!
Bankayı ve müşteri hizmetlerini aradım. Sistemde, yatan para olmadığı söylendi. İşlem kaydı alındı. (Bankamatik cihazının haznesine doluluktan sıkışarak, kayda girmemiş olabileceği ve cihazın kontrolü ile durumun netleşeceği bildirildi)
Hadi, diyelim ki, ilk cihazda öyle bir durum yaşandı. İkinci ve farklı bir banka cihazında da, aynı durumun yaşanıyor olması, bana bir hayli tuhaf gelmişti!
Ayrıca da, zaten diğer banka kredi kartından çekerek, son gününde yatırdığım asgari tutarın, bu nedenle zamanı da geçmiş oldu!
Bundan dolayı (şayet ben bunamadıysam) hata bende ise 3200 Tl nin üzerine buzlu su mu içmeliyim?!
Bankada hata var ise o meblağı geri verdiklerinde, gecikmeye giren kredi kartımın zararını kim karşılayacak?!
Son çare olarak, bankamatiklerin kamera görüntülerine başvuracağım! Belki de, pis bir düzenbazın kumpasına maruz kalmışımdır! O zaman da, soluğu savcılıkta alacağım..!
Siz siz olun; yaptığnız herhangi bir işlem için sakın ola ki, en azından belli bir süre içinde aldığınız makbuzları çöpe atmayın! En hafif şekli ile cebinizdeki paranızı yakmış veya çöpe atmış olacaksınız!
Yeniden görüşmek üzere…