Son birkaç aydır televizyonlarda izleyip, gazetelerde okuduklarımıza bakarsak başta Marmara Denizi olmak üzere denizlerimiz “salya” üretmeye başlamış. Marmara ve çevresinde yaşayanlarımızın bunu gazeteden okumaya veya televizyonlardan izlemeye ihtiyacı yoktu zaten. Aksine onlar işin tam ortasındaydılar. Bir sabah kalktıklarında, her zaman su gibi gördükleri denizin, denizin sahilinin beyaz mı, gri mi bir renkte bir şeyler ile kaplı olduğunu gördüklerinde ortalıkta doğru gitmeyen bir şeyin olduğunu da hissediyorlardı. Ama, adını koymakta da zorlanıyorlardı.İşte televizyonlar ve gazeteler insanlarımızın adını bilmedikleri o şeyin adını verdiler bize: “Deniz salyası!” İşi biraz araştırdığımızda gördük ki, bu deniz salyası denilen şey, “insan” denilen bir varlık tarafından denizin kirletilmesi sonrasında, denizin kendisini korumak amacıyla üretiliyormuş.Ya Rab, bu ne güzel bir döngüdür ki, doğa bile kendisinin kirletilmesine itiraz ediyor. Denizimiz de itiraz etmiş. Dökme! Kirletme! Pisletme! diye uyarı göndermiş. Bu “insan” denilen varlığın kirliliğini örteceğini sanmış. O kadar uğraşmış ki, artık deniz de bıkarak, olanca gücüyle bu “salya”ları insanlara iade etmiş. Yani, denizin kendi ürettiği salyalar, koruma amaçlı salyalar. İnsanların salyalarının tam aksine yani. Ve yani, insanın pisliğinin, kirini önlemeye yönelik.Bereket versin ki, İstanbul’dan tutun da Tekirdağ, Kocaeli, Yalova, Bursa ve Balıkesir belediyelerinin aylarca süren bu tehlikeye karşı bir şey yapmadıklarını farkeden Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum beyefendi olaya el attı. Kurduğu, Marmara Denizi Koruma Eylem Planı Koordinasyon Kurulu aracılığı ile hem meselenin kaynağını hem de çözümünün mümkün olduğunu gösterdi.Burada üniversitelerimizi hem tebrik etmek hem de tekdir (azarlamak) etmek istiyorum. Aylardır televizyonlarda bu “salya” işini izlerken bir ses çıkarmadılar. Bakan devreye girince uzman kesildiler. Yahu bu iş ilk ortaya çıktığında siz orada olacaktınız ve sizi o zaman dinleyecektik.Ama buna rağmen yine de tebrik etmek istiyorum. El attıkları olayı, yani, müsilaj olayının sebeplerini, oluşum sürecini, önleme işlemlerinin nasıl olacağını, gelecekte olmaması için neler yapılması gerektiğini bu kısa zamanda ortaya koyabildiler. Hakikaten bu, hem başarı hem de gurur verici.O zaman, acaba üniversitelerin önünde bir engel var mı diye de düşünmeden edemiyoruz. İdari ise, idari; siyasî ise, siyasi; mali ise, mali; bilimsel ise bilimsel engeller kaldırılmalıdır. Başka çare yoktur.Müsilajın, yani deniz salyasının asıl sebebi fabrika ve kanalizasyon sularının arıtılmadan denize akıtılması imiş. İşte burada belediyeler doğrudan sorumludur. Hangi belediye olursa olsun, bu kadar vurdum duymazlık yapma hakkına sahip değildir. Kanalizasyon suyunu arıtmadan, denize atamazsın. Vergi veriyor diye, fabrikaların kirli sularını arıtmadan denize bırakmasına göz yumamazsın. Vergisini de ödeyecek, suyunu da temizleyecek; böylece de kazancını helâlinden temin edecek. Bunu sağlayacak olan belediyelerdir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının işi de bu işlere yardımcı olmak, bu işleri kanununa, kuralına göre yapmayanları cezalandırmak, hukuki manada yapılması gerekenleri de adalete havale etmektir. Sorumluların hiç birisi sorumluluktan kaçamaz. Kaçarlarsa da biz seçmenler kaçırtmayalım. Zaten elimizden gelen de sandıkla cevaplandırmaktır.Tekrar ediyorum: Deniz salya yapmaz; insan salya yapar. Köpekleri de bu işe karıştırmayın!
Köşe Yazıları
22 Haziran 2021 - 12:28
Deniz Salyası mı? İnsan Salyası mı?
Son birkaç aydır televizyonlarda izleyip, gazetelerde okuduklarımıza bakarsak başta Marmara Denizi olmak üzere denizlerimiz “salya” üretmeye başlamış
Köşe Yazıları
22 Haziran 2021 - 12:28
İlginizi Çekebilir